24 Ağustos 2016 Çarşamba

Bağ Evi'nde Bir Akşamüstü


BAĞ EVİ'NDE BİR AKŞAMÜSTÜ

burada her şey susuyor
küçük yanlışları seviyor kuşlar
-küçük bir yanlıştır dalında kurumuş bir dut-
göğe bakıyoruz, bir demet ışık
tevekler, şeker çiçekleri, çolpaz bir çekirge
şeker gibi eriyor ağzımızda sözcükler
onlarsız bakıyoruz göğe, iyi geliyor

patikaların ana caddeleri bilmemesi ne iyi
burada her şey duruyor
kuyunun bileziği, yaşlı ceviz, gıcırdayan kapı
saat çiçeğine saati soruyoruz
“adım!” diyor, “kulağıma kim üfledi bilmem”
toprağı dinliyorum bir müddet: pıt! pıt!
eski çinko çaydanlığın közdeki mırıltısı
ne güzel!

çardakta çay içiyoruz
gezdirerek elden ele aynı çay kaşığını
dudaklarımızda bir gülümseme, belli belirsiz
ortasındayız ılık, saydam bir suyun
toprak saksıdaki ıtır, telaşsız bir karınca, ellerimiz
hepimiz aynı suyun içindeyiz, ne tuhaf!

(batarken dönüp arkasına bakmaz mı bir de güneş!
kızarmaz mı ak güller nazarından!)

iri mercan taneleri yağıyor gökten
“yarın güzel bir gün olacak” diyor
uzun ötüşlü bir kuş
kafka’yı hiç okumamış ne arabî’yi
ne o biliyor adını, ne de biz

 *
Perihan Baykal

Yasakmeyve, Nisan 2015
Akatalpa. Ekim 2014

28 Mayıs 2016 Cumartesi

SOLİLOG


SOLİLOG

sunu: bu bir leylak kuykusuzluğudur!
                                                       
I

yürüyorum kral yolunda bir rüyanın
bir yanımda karacam
öbüründe kaplanım

sular kadar kalabalık, sular kadar yalağuz
geçtim cümlenizden, elimde bir noktalı gül

dedim aslı mıydı suret kerem mi yoksa
nerde başlıyordu nerde bitiyor
suların birbirine karışmamasındaki mit

kim çekiyor başağı kınından, bir cezir vakti
kim siliyor kılıcındaki kanı, orikula
ipeksi yapraklarına?

çalılıkta biten çiçek… sevinci kelebeğin
(bildiniz,  o büyük suç!)
bitmemişti daha cümlem… (bir, iki… hiç!)
çıt! dedi kırıldı içimdeki çit

dediler bu divit senin, bahtındır bu hokka
bu uykusuz leylak, bu susuz kuyu, bu zefir

şehrin dar geldiği her yürek bilir
altın vuruşlar gerekir hayata
tamtamlarıyla ve yamyamlarıyla
yüksek dozda afrikalar

giy siyahlarını, küpeler tak
kopar şu kırmızı elmayı, âhirin dalından

bak! içinde güneşi gizleyen kabuk
çiziyor geceyi

calliope, kızkardeşim; yak usul kandilini
-ol gözleri aynülhir!-
ben tutarım âhımı
gecenin sonuna değin

II

geceydi, siyahtı, âhtı
bir çiçeğin kıyısına eriştim, sütten ak
kuytusuna, koynuna
hû dedim gölgeye, sabahın çiyine hû!

suyun çekirdeği, -o eşsiz lotüs!-
âh, oradaydı!
hiçbir yere konmayan o kuş

sular kadar yalandı, sular kadar hakikat
‘altı ay bir güz’ koydum adını
alnımdaki kelebeğin

dediler kısrak koşumsuzsa güzeldir
elhak! aşk, koşulsuzsa
dedim tutarım sözümü
en son heceye değin

III

ol rivayettir ve ille pervane
kanadını rüzgârla bileyen her kelebek bilir
büyük ölümler vardır ölümsüzlüğe eş
sonsuza süvari

tütsün buhurdan! savulsun ağyar!
gülün de bir macerası vardır elbet
şu akan kanın bir mecrası

hay/dindi hey!
hiçbir şey(h)i olmayanlar
hakikatin kalbine!

Perihan Baykal


Adalya, Kış 2016, Sayı:1
Ekin Sanat, Mayıs 2016, Sayı: 124


9 Ocak 2016 Cumartesi

Gümüş ve Dağ


GÜMÜŞ ve DAĞ

ayazladı yürek yine,
-aşka gedâ!-
attı yalazını geceye.

takındı serin incilerini
deniz diplerinin
en derin mavisini, göğün.

hangi yıldı yüzünüzü hatırlıyorum;
bir yıldızdan mı düşmüştünüz?
belki de görmediğim bir rüyadan...

söylediydi Cemal Süreya
masallar ne zaman biter!

siz ki bilirsiniz;
hicran değil
vuslattı Kays'ı ağlatan.


Perihan BAYKAL


Aşkın Küçük Sandal(lar)ı...

AŞKIN KÜÇÜK SANDAL(LAR)I...* Bu konuyla ilgili yazma önerisi bana geldiğinde ilkin biraz irkildiğimi itiraf etmeliyim. Tam da yeni bir şiir...